Didim Özgürses Gazetesi | Yaşanılası bir Didim için

BÜKREŞ YOLCULUĞU (4)

BÜKREŞ YOLCULUĞU (4)

Organizasyon rehberi Szabo anlatıyor, Tercümanımız Önder benim duyabileceğim sessizlikte açıklamalar yapıyor. Muhteşem bir yapı. "Avrupa'nın en büyük, dünyanın ikinci büyüklükte yapısı. 700 mimar, 20.000 işçi çalışarak, Nikolay Çavuşesku için yapımı başlayan saray 11 yılda tamamlanmış. Ancak Çavuşesku tamamlanmadan önce iktidardan indirilip, idam edilmiş. 12 kattan oluşan binada 1100 oda bulunuyor. Aynı zamanda Romanya Parlamentosu da bu binada çalışmalarını sürdürüyormus. Her yıl binlerce turistin gezdiği sarayın küçük bir bölümünü, yaklaşık 2 saatte gezebildik. Tüm ziyaretçiler gibi biz de ayakkabılarımıza galoşları geçirmiştik. 

    Özenle düzenlenen iç mimarisi, gezginlerde hayranlık bırakan bu muhteşem yapı, ülke halkını ikiye bölmüş. Halkın bir bölümü, yoksulluk içinde bulunan  ülke için büyük ve gereksiz bir israf sayılıyor. Çünkü, Balkanların Paris'i sayılan Bükreş'in  dörtte biri inşaat sırasında yıkılmış, kent bir şantiyeye dönüşmüş.  Halkın diğer bölümü için ise, sarayın ülkenin itibarını arttıran, büyük bir gücün sembolü  sayılıyor. şeklinde açıkladı görevli. Dönüşte, saray inşaatının çevre düzenlemesinde, Fransa Şanzelize caddesinin birebir benzeri olarak oluşturulan cadde üzerindeki "Zafer Takı" nın yanından geçerken, sanki Paris'deymişiz duygusu uyandırdı bende. 

     Yemek zamanı gelmişti. İçinde bulunduğumuz araç bizi, kent içindeki tarihi dokusu bozulmamış bir semtte bir şatoya getirdi. Bahçeye açılan bir dehlizin kapısından girdiğimiz tünel büyük lambalarla aydınlatılmış, duvarları da şovalye resimleriyle donatılmıştı. Taştan tabanlı, uzun bir salonun duvarlarında da değişik tarihsel resimlerle süslenmişti. Boylu boyunca düzenlenmiş masaya karşılıklı dizilip,  antika görünümlü sandalyelere sırayla oturduk. Sürahiler ve bardaklar, çatal kaşıklar otantik görüntüsüyle ortamı bütünlüyordu. Yemekten sonra otelimize geldik ve uyku saatine kadar kentin değişik yerlerini dolaştık.

     Dördüncü Gün, proje sahibi derneğin konferans salonunda her ülkeden katılımcılar, ülkelerindeki Romanların yaşadıkları sorunları anlattılar. Onlar evrensel isim "Gipsy" adını kullanılıyordu. Ben de ülkemizdeki ve kentimizdeki Gipsylerin yaşam biçimlerini anlattım. 

Çevirmen arkadaş anlattıklarımı ingilizce olarak tekrarlıyordu. Ben kısaca: "Sözlerime başlarken Avrupa'da naziler tarafından öldürülen 220 bin çingenenin anısı önünde saygıyla eğiliyorum."  diyerek, "Dünyanın her yerinde olduğu gibi, Gipsylerin ülkemizde de toplumun yoksul kesimini oluşturduğunu, diğer yoksul aileler gibi onların da yaşam koşullarının ağır olduğunu anlattım. Toplumdaki ön yargının onlara bakış açısında olusumzluklar yarattığını, zaman zaman ikinci sınıf vatandaş muamelesini gördüklerini ifade ettim. Ülkemizde müzisyenlik, seyyar satıcılık, faytonculuk gibi meslekleri bulunan bu kardeşlerimizin eğitim sürecinde geri kaldıklarını, ancak son yıllarda, yerel ve merkezi yönetimlerin gereken ilgiyi gösterdiklerini, özellikle Didim'de bir çoğunun iş sahibi olduğunu ifade ettim. Nerede yaşarlarsa yaşasınlar mutlaka öz güçlerinin farkına vardıklarında ve örgütlü mücadele ettiklerinde yaşam standartlarını yükseltebileceklerini söyledim. Proje sorumlusu Simona, benim konuşmam bittiğinde, teşekkür ettikten sonra, 3 Ağustos'un 1972 yılında  Gipsylere uygulanan soykırımı anma günü olarak ilan edildiğini açıkladı. Umarım kentimizde de bundan sonra 3 Ağustos günlerinde soykırımı anma günü olarak düzenlenir ve Hitler faşizmi kınanır.

        Ertesi gün bir gipsy köyüne ziyaret vardı. Sabah kahvaltısının ardından aracımız bizi  bir buçuk saat süren bir yolculuktan sonra Bulgaristan sınırına yakın bir Gipsy köyüne getirdi. Yol boyunca irili ufaklı bir çok köyün ve tarlaların yanından  geçtik. Bu arada, ülke nüfusunun  %10'nun Gıpsylerden oluştuğu açıklaması yapıldı.        Geldigimuz Buzesku köyü, köyden çok bir kasabaya benziyor. Büyük bir caddenin çevresinde sıra sıra, üç katlı rengarenk evler. Çatıları köşeli, enteresan  binalar. Bu güne kadar hiç bir yerde görmediğim enteresan evleri  

diğer konuklar gibi hayranlık ve şaşkınlıkla izledim. Rehber Szabo evlerin içlerinin dışından daha gösterişli olduğunu, ama tüm binaların eksik olarak kullanıldığını, paha biçilmez bu evlerin vergilerini ödememek için yarım bırakıldığını anlatınca gülümsedik. Beş bine yakın Gıpsy'nin yaşadığı  köyde, dünyanın en zengin çingenelerinin de Buzeskalı olduğunu,  hatta Dünya Gıpsyler kralının  da bu köyde yaşadığını açıkladı. Lüks yaşamı seven  Buzeskalı Gıpsyler ,otel işletmeciliği ve  çeşitli ticari işler yanında sigara kaçakçılığı gibi yasadışı işler de yapmakta imişler. 

     Kent meydanında  bir gösteri yapma fikrim olumlu karşılanınca Bulgaristandan ve Polonya'dan gelen katılımcılar dans gösterilerini sundular. Bu arada, allı güllü günlük giysileriyle bayan, fötr şapkaları, yelekli ,rugan ayakkabılı, altın dişli erkek Buzeskalı 

. onbeş- yirmi Gıpsy gösterileri keyifle izlediler. Bizim gençle de  olsaydı, gösterileri büyük alkış alırdı,  diye eksiklendim.

     Son güne geldiğimizde İtalyan ve İspanyol katılımcılar bir gün önce memleketlerine döndüler.  Rumen, Bulgar katılımcılar dernek bahçesinde gösterilerini sundular. Fotoğraflar çekildi, e-posta adresleri paylaşıldı. Veda programından sonra, dostlukla herkes kendi ülkesine döndü. Bizim ekipteki gençler gidiş dönüş biletleri için benden önce ayrıldılar. Ben bir gün sonrasına uçak bileti bulabilmiştim. Bir gün daha misafir edilebilecektim, ancak proje katılım giderleri AB fonundan ödeneceği belirtildiği halde, ekibimiz katılmadığı için Türk delegasyonuna ödeme yapılmayacağı belirtildi. Böylece kendi maaşımızla bir Bükreş gezisi gerçekleştirmiş olduk. Bu arada, Bulgaristan Avrupa Birliği sorumlusuna gümrükte bizim gençlere yapılan kötü muameleyi bir mail ile ileten Simona'ya "Bu yanlışlık için özür diliyoruz." mesajı geldiğini öğrendim.

      Bu serüven böylece sona ermişti. Didim'e iner inmez gençleri toplayıp bir basın açıklaması yaptık. Yerel gazetelerimizin büyük bir bölümü anlattıklarımızı algılayıp, Bulgarların yaptıklarını gençlere bir zulüm olarak manşetlerken, bir gazeteci refikimiz "GENÇLİ'YE UÇAK, GENÇLERE OTOSTOP!" manşetini atıp, güzel şeyler olsun diye, iyi niyetle ve özverili bir çabayla kotarmaya çalıştığım bu olaydaki olumsuzlukları, beni suçlayarak ağır bir dille eleştirmiş, bir bayan Muhalif Meclis Üyemiz ise aynı gazetede "BİZE GELSELERDİ GENÇLERİ DE UÇAKLA GÖNDERİRDİK."  beyanatını vermişti. Ne  diyelim belki de her iki dostumuz da haklıydılar.... (SON)  

      

 








Yorumlar

Yorum yazabilmek için giriş yapın. Henüz kayıt olmadıysanız yeni hesap oluşturun.
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu sen yap!





Köşe Yazıları

REKLAM ALANI REKLAM ALANI REKLAM ALANI REKLAM ALANI